Hakkımda

Bu sefer mütevazi olamayacağım. Hakkımda ibaresinin altında kendimden bahsederken de buna göre yazacağım. Önceleri, belki ileride tüzel bir niteliğe sahip olur diye hazırlamayı düşündüğüm bu siteye, bugün daha çok öznel bir anlam yükleyeceğim ve muhtemelen de öyle kalacak.

Hikaye 1987’nin soğuk! bir Şubat ayında başlıyor. İşçi bir baba ve hemşire bir annenin ilk evladı (1/2) olarak Dünya’ya geliyorum. Kendimi hatırlamaya başladığım dönem öncesine ait olan tek bildiğim: “Anne ve babamdan birşey istediğimde ve onlar bu isteği yerine getirmediklerinde, çıplak zemine (halı üzerine değil) secde eder vaziyette kafamı arka arkaya vurmam ve annemle babamın taviz vermemeye devam etmesi.” Evet. Böyle yapıyormuşum ben. Çok yaramazmışım. 🙂 Halının uzun kenarı x 30’cm.lik bir yüzeye pet şişe şişe su taşıyıp, ıslatıp, üzerinde Oyak Renault’un her ay çalışanlarına ücretsiz verdiği “Biz Bize” dergisinin kuşe kağıdıyla kayacak kadar yaramaz. Ya da apartmandaki bütün kapıların tokmaklarına hem güzel koksun hem de her gelene güzel bir sürpriz olsun diye “viks” sürecek kadar yaramaz.

scand

Ben 5. sınıftayken 8 yıla çıkartılan zorunlu ilköğrenim hayatımın 8 yılı da Bursa Tophane İlköğretim Okulu’nda geçti. İlkokul öğretmenim Mine Alparslan’a göre tembel, bense geri dönüp kendime baktığımda vasat bir öğrenciydim. Bilgisayar ile 9-10 yaşlarında tanıştım (o ilk pentiumlar, 133 Mhz.ler, 166 mmx.ler). Bilgisayarla tanıştığım o dönem öncesinde okul dışındaki zamanımın çoğu 2 farklı yerde geçerdi. Birincisi sokağı gören son nesil olarak “sokak“, ikincisi ise annemin çalıştığı Bursa Alacahırka Sağlık Ocağı’nın hemen üst katında bulunan Bursa Alacahırka Halk Kütüphanesi. Ödevlerimi genelde orada yapar, arta kalan vaktimde kitap ya da ansiklopedi okuyarak geçirirdim. Ciddi olarak çok ansiklopedi okurdum ya da astronomi ve uzayla ilgili kitaplar. İçimde bilime, uzay bilimlerine karşı içten içten büyüyen bir tutku burada başlıyor sanırım.

Neden bilmiyorum ama çoktan seçmeli çoğunluğun girdiği eleme sınavlarına karşı çalışabilen, iddialı ya da başarılı biri olamadım. Hazırlamadım da kendimi. Anadolu lisesi, askeri lise ve polis koleji gibi sınavlarda barajın altında kaldım. Yalnızca sınav tecrübesi olsun diye girdiğim sağlık meslek lisesi sınavlarında öylesine yaptığım tercihlerden birinde sınavı kazandım. O da öylesine. Sınavlara karşı başarısızlığımın aksine ilköğrenim sonu 4.95 olan ortalamam Bursa Cumhuriyet Lisesi’nin yabancı bil ağırlıklı kısmına yetiyordu ve lise hayatım da burada başlıyordu. Lise hayatımla birlikte daha da somutlaşan bilime olan tutkum da.

Bir kaç kafadar liseli October Sky (Ekim Düşü) isimli filmden etkilenip EMA Roket Grubu’nu kuruyoruz mesela. Roketler çizip, hatta bazısını yapıp deniyoruz. Hiçbirisi uçmuyor 🙂

ema-amblem

İlgiyle, merakla, heyecan ve hevesle geçen bu dönem üniversite sınavının yaklaşmasıyla son buluyor.

Sınava 1 kala, jeofizik beliriyor aklımda. İlginç gelecek ama hangi bölümü yazacağımı sorduklarında jeofizik mühendisliği diyordum ben. O revaçtaydı benim için o zamanlar. Her yerde deprem, her yerde deprem dede. Her yerde fay hareketlerini anlatan üniversite hocaları.

11 Ağustos 1999’da Edirne’nin Enez sahilinde denizdeydim. Hayatımda ilk defa gördüğüm güneş tutulmasını, güneş gözlükleri, isli camlar ya da bir tomografi filmiyle izlemeye çalışıyordum. Sonra birden televizyonda onu gördüm, sorunlu olan boynuyla kafasını zorlanarak kaldırıp tutulmaya bakmaya çalışıyordu. Sonraları kendisiyle üniversite yıllarımda tanışma şansı bulacağım, Kandilli Rasathanesi eski müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA’nın, halk diliyle deprem dedenin ta kendisiydi.

foto-6

“Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA ve Ben, 17. Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisi (14 – 17 Kasım 2006, MTA, Ankara)”

Güneş tutulmasından 6 gün sonra Gölcük Depremi oldu. Kimileri depremi tutulmaya bağladı, kimileri ise biriken gerilmeye, ha bir de HAARP silahı teorisi fanatikleri vardı 🙂 Teknolojinin getirdiği bilgiye ulaşma rahatlığı bize her yerde depremlerle ilgili haber, bilgi, teorilere ulaşmamızı sağlıyordu. Her kanalda bir açık oturum, her kanalda bir akademisyen. Anlattıkları şeyler, üzerinde bastığımız zeminin sistematik bir şekilde hareket ettiğine işaret ediyordu ve bu en azından benim ilgimi çekiyordu. O zaman neler hissettiğimi hatırlamıyorum ama muhtemelen ülkemizde uzay bilimlerinde olan eksikliğin yanı sıra yer bilimleri öne çıkmaya başlayınca benim de ivmem buna kayıyordu.

Nitekim tercihlerim de Oyak Renault’da çalışan babamın makine mühendisliği ısrarı ile benim jeofizik mühendisliği ısrarım arasında şekillendi.

 

scan0004

24 adet tercih hakkımın yalnızca 10’unu kullanmıştım. 8. sıradaki İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği ile 9. sıradaki İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği’nden birinin geleceğini hissediyor ve kazara da olsa zoraki yazdığım üstteki tercihlerden birinin gelmemesi için dua ediyordum. Aslında o zamanlar jeoloji mühendisliği ile jeofizik mühendisliği arasındaki farkı da bilmiyordum. Ama bugün biliyorum ki, o gün için ait olduğum yer gerçekten jeofizikti. İnanır mısınız bilemem ama 324 küsür taban puanıyla kapatan İTÜ jeoloji mühendisliğini yalnızca 1 puan, 1 soru, 1 yanlış ile teğet geçiyordum ve gerçekten mühendisliği öğreneceğim üniversite olan İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümünü 1302050001 no’lu öğrencisi olarak 1. sırada kazanıyordum. Aynı gün de 1. olarak bitireceğime aileme söz veriyordum.

01 Emre

Üniversite 1. sınıfta İngilizce dersini alıp almayacağımıza karar verdikleri İngilizce yeterlilik sınavında başıma gelen enteresan bir olayı da paylaşayım bu arada. Sınavda oturacağımız sıralar önceden belirlenmiş ve yerlerimize oturmuştuk. Farkında değildik ama sıralama 1302050001 – 02 -03 diye gidiyordu, öğrenci numarasına göre, başka bir deyişle üniversiteye giriş sırasına göre… Arkamda oturan Güneş isimli arkadaşla sohbet ederken “323 puanla jeofizik yazan arkadaşı çok merak ediyorum.” dedi. Hoş kendisi de 319 puanla 2. sırada girmişti. “Benim” dedim. “O 323 puanla giren benim”.

En İyi Olmaya Çalışmak Değildi Amaç

Aslında en iyi olmaya çalışmak değildi amacım. O zamanlarda beni diğerlerinden ayıran şey, jeofiziğe bilinçle gelmiş olmak ve sürekli olarak gerçekten öğrenmeye çalışmaktı. Birşey yapılacaksa en zorunu yapmak, en mükemmele ulaşmak. Bunun bir amaç değil de içgüdü-dürtü olması daha 1. sınıfın başarında bölüm nezninde sivrilmeme yol açmıyor değildi. Mühendisliğin 1. sınıfında aldığımız ilk mesleki ders olan Genel Jeoloji dersinde basit bir harita çizme ödevine gösterdiğim özenden sonra kazandığım itibar gibi.

scan0003

” Genel Jeoloji Dersi – Doç. Dr. Hayrettin KORAL – A3 Kağıdına Çizdiğim Küresel Tektonik Aktivite Haritası – 2005 “

Levha Tektoniği Kuramını daha iyi anlamamız için bizden A4’e çizmemizin istenildiği haritayı A3’e çizmiş ve özen göstermiş olmam, dersin hocası o zamanlar Doç. Dr. olan Hayrettin KORAL’ın ilgisini çekmiş ve benimle görüşmek istemişti. O zamanlar düzenlenmeye başlanılan Jeoloji Müzesi’nde hazırlanacak bir poster için kendisiyle çalışmamı isteyecekti. Daha 1. sınıf öğrencisi olan ve bilime gönül bağı olan biri için tarifi olmayan bir heyecandı.

Ondan sonraki yıllarımda öğrencilik anlamda yapmam gereken herşeyi, yapmak zorunda olduğum için değil de; yapmayı gerçekten istediğim için yaptım.

Hatta bazen, ertesi gün “jeofizikte veri işlem” sınavım olduğu halde, sınava çalışmak yerine fortran’da gece boyunca uğraştığım “fourier dönüşümü programımı” sonlandırmayı başarmaya çalışmak gibi.

2016-10-21

“Yukarıda bahsi geçen, sınava çalışmak yerine, fortranda yazdığım ve sonunda çalıştırmayı başararak gerçek bir deprem verisine uyguladığım fourier dönüşümü.”

Burada üzerinde durmak istediğim şey “neyi neden yaptığını bilmek”.

Bu bana mühendisliği öğretiyordu ve 1. sınıf sonundaki ortalamam 2. bir bölüm daha okumama olanak sağlayacağı için inşaat mühendisliğine bakış açımı da olumlu olarak değiştiriyordu.

İnşaat Mühendisliği

Jeofizik bilimine ve mühendisliğine olan ilgim hiç şüphesiz derslerime olumlu etki etmiş, birinci sınıfın sonunda 3.50’nin üzerinde olan ortalamam 2. bir bölüm daha okumak (çift anadal) yapmak için bana olanak sağlamıştı. Fakülte bize 3 adet tercih yapma hakkını verdi. Yine babamın makine de ısrarı olduğu için:

1) Makine Mühendisliği 2) İnşaat Mühendisliği 3) Jeoloji Mühendisliği

olacak şekilde tercihlerimi yaptım ve İnşaat Mühendisliğinde de okumaya hak kazandım.

Jeofizik Lisans Hayatım

İlk yılımdan son yılıma kadar üniversiteye girdiğim ilk andaki heyecanımla geçirdim tüm lisans dönemimi. Hem üst dönemlerimle hem alt dönemlerimle hem de hocalarımla iyi ilişkiler içerisinde olduğumu söyleyebilirdim. Bölümle ilgili tüm etkinliklere, seminerlere, panellere, teknik gezilere, çalıştaylara, kongrelere katılmaya çalıştım. En zor konuları seçip, en zor hocalarla çalışmak ve başarmayı hedef edindim. Sadece İstanbul Üniversitesi’nde değil, diğer bir çok üniversitenin jeofizik mühendisliği öğrencileriyle iletişim içerisine girdim. Onlardan bir tanesiyle jeofizikle alakalı ilk mühendislik işimi yaptım, jeofizik mühendisi sıfatıyla ilk işimi yine onlardan birinin referansıyla buldum.

1924036_1187754168318_2308891_n

“Henüz 2. sınıf öğrencisiyken Ankara’da katıldığım Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisi’nde tanıştığımız ve hep birlikte Ankara Zonguldak Amelebirliği Konukevi’nde kaldığımız diğer bazı üniversitelerdeki jeofizik mühendisliği okuyan arkadaşlarımız. Burada tanıştığım arkadaşlarımdan Halil KARAKAŞ (Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü) mesleki ilk işimi yapmama ve mezun olduktan saatler sonra ilk işime başlamama vesilen olan arkadaşımdır (14 – 17 Kasım 2006, MTA, Ankara).”

Bölümüme 1. Girdiğimi Öğrendiğim Gün Söz Verdiğim Gibi 1. Bitirmeme Vesile Olan Ders:

MANYETİK PROSPEKSİYON 🙂

 Jeofizik mühendisliği lisans hayatımı 3.72 / 4 not ortalaması ile bölüm birincisi olarak bitirdim. Ancak benle aynı not ortalamasına sahip Ayça AKSU isimli bayan arkadaşımı sadece bindelik dilimde geçtiğim küçük bir farkla. Yani benim 3.724 ise onun 3.722 gibi 🙂

Sonrasında düşündüğümde anladım ki, 3. sınıfta almış olduğum ve AA gelmeyeceğini anladığımda alttan yeniden almaya karar verdiğim “Manyetik Prospeksiyon” dersinin bölüm 1.si olmama mutlak bir katkısı var, jeofizik mühendisliği lisans hayatımda alttan aldığım tek ders. Anlatayım:

” Yüksek bir vize notunu sahip olduğum manyetik prospeksiyon dersinin final sınavına kız arkadaşımla olan sorunlarım nedeniyle hazırlanamamıştım. Dolayısıyla final sınavına girmemeye karar verdim. Bütünlemeden de yüksek alabilir ve AA getirebilirdim. Sınava çalıştım. Ama sınav günü soruları önümüze geldiğinde yeterince çalışmamış olduğumu farkettim. Ya da kaba tabirle -ters köşe oldum-. Sorulan 4 sorudan 2’sini %100 yapabiliyor kalan 2 soruyu da yarım yamalak çözebiliyordum. 60-70 arası bir not alacağımı, maksimum BA gelebileceğini farkettim. Bu benim için, AA alması oldukça kolay bir ders için ciddi bir hayal kırıklığıydı. Başladım sınav kağıdını dik yönde silmeye 🙂 Yatay yönde değil, dikkatinizi çekerim “dik yönde”. Bunu gören ve beni biraz olsun seven araştırma görevlisi hocamız şaşkın bir şekilde bakarak “Emre sen ne yapıyorsun” diye sordu. “Hocam, AA gelmeyecek, dersi bırakıyorum” dedim. O haliyle de olsa sınav kağıdıma bakmak, değerlendirmek istedi ve sınav kağıdımda kayda değer ne varsa sildiğim halde sınav kağıdımı aldı ve “ben bu haliyle de olsa kağıdını değerlendireceğim, eğer AA geliyorsa sorun olmaz ama gelmezse bırakırım” dedi. AA gelmeyecekti, zira zaten sınav kağıdımı da tanınmaz hale getirmiş ve boş bir kağıda eşdeğer hale getirmiştim 🙂 Bir sonraki sene sınavı alttan aldım ve AA getirdim. Eğer o gün o dersi bırakmayıp BA’ya bile razı olsam üniversite birinciliğimi kaçırıyor olacaktım. 🙂

Manyetik Prospeksiyon 🙂

 

2009 yılı İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mezuniyet Töreni – Bölüm birinciliğini paylaştığım Ayça AKSU isimli arkadaşım ve ben (8 Temmuz 2009, Haliç Kongre Merkezi, İstanbul). 

İnşaat Mühendisliği Lisans Hayatım

Jeofizik mühendisliğini tamamlayıncaya kadar bir hayli yoğun, zor ve bunaltıcı geçen lisans hayatım, bölümlerden birinin tamamlanmasıyla biraz daha rahatladı. 2009 yılındaki jeofizik mezuniyetimin üzerinden 2 sene daha devam ederek, 2011 Haziran ayında inşaat mühendisliğimi öğretimimi de 3.25 / 4 gibi bir ortalamayla tamamladım.

Benim üniversite yıllarım boyunca hayalim hep akademisyen olmak, bilim yapmak, bilimsel ve gerçekten insanoğlu ihtiyacına yönelik mühendislik bilgisi üretmekti. Fakat 6 yıl süren lisans hayatı, 6 yıl süren sürekli sınava gir-çık stresi ve olası bir yüksek lisansta da 2 yıl daha para kazanmaya başlayamayacak olmam, bu hayalimi ertelememe sebep olmuştu.

İlk İşim

İstanbul’da geçen 6 yıldan sonra, 24 Haziran 2011 Cuma günü “artık yeter” diyip İstanbul’dan kaçar-vari bir şekilde pılımı pırtımı toplayıp daha mütevazi olan memleketim Bursa’ya döndüm. Fakat döndüğüm akşamın ertesi sabahı Çanakkale’ye ilk iş görüşmeme gidecektim. Gurbet hayatım bitmiyordu 🙂 İşin kesin olduğunu hissedemediğim için bir valiz hazırlasam da yanımda götürmedim, sadece 2-3 gün idare edecek sırt çantamı ve bilgisayarımı aldım. İş kesinleştiğinde de valizimi kargoyla gönderttirdim 🙂 Çanakkale’nin Ezine ilçesi Kösedere Köyü’nde derin bir jeotermal sondaj işine kuyu jeoloğu ve jeotermal sahaların teknik sorumlusu olarak atanmıştım.

Profesyonel geçmişimle ilgili detaylı bilgiye “İletişim” sekmesindeki Linkedin bağlantımla ulaşabilirsiniz.


Mesleki Deneyimlerim

  • Jeotermal etüt, jeofizik etüt çalışmalarının hem şantiye hem ofis çalışmalarında bulundum. Ne kadar ilginçtir ki, jeofizik etüdünü yapmış olduğumuz jeotermal sahalarda, sondaj çalışmalarında da çalışma şansı buldum. Başka bir deyişle; etütler ile modellenmiş jeolojik yapı ile sondaj ile kesileni kıyaslama olanağı yakaladım.
  • Önceleri yalnızca kuyu jeoloğu olarak çalıştığım sondaj faaliyetlerinde, petrol mühendisi olan şefimin ayrılmasıyla, sondajın mekanik kısmına da odaklanma şansı yakaladım. Kuyularda çimentolama hesapları yaptım, bunlarla ilgili programlar yazdım (bir kısmını burada da paylaşacağım).
  • Kuyudan çıkartılan numuneler üzerinde mikroskopla çalıştım ve raporladım.
  • 8 aylık bu deneyimimin ardından 2012’nin başında, inşaat mühendisliğinde çalışmaya başlamak üzere Bursa’ya döndüm ve o günden bu güne 15 ayı yurt dışında olmak üzere inşaat mühendisi olarak kimisinde şantiye şefi kimisinde saha mühendisi pozisyonunda çalıştım.
  • Yazılım ve veritabanı eğitimi aldım. Bazısı iş yerlerimce de kullanılan ve halen kullanılmaya devam ettiğini öğrendiğim bir çok program yazdım ve yazmaya devam edeceğim. C#, SQL ve ADO.Net’i iyi diyebilecek seviyede, ASP.Net’i bir miktar biliyorum.
  • Teknik çizim ve 3D eğitimi aldım. AutoCad’i iyi seviyede, 3D Studio Max’i kullanmayı biraz unuttuğum için orta seviyede biliyorum.
  • Hiç haritacılık eğitimi almadım 🙂 Ancak Total Station kullanmasını biliyorum 😀 Total Station ile imzamı atıp, kireçletip, uzaydan fotoğraf çekilinceye kadar kireçli kalmasını sağlayıp, imzamı Google Earth’e düşürebilirim. Bunu gerçekten yapabilirim 🙂

ALAN Mühendislik Web Sitesi Hakkında

Yazımın başında da belirttiğim gibi, önceleri tüzel bir niteliğe sahip olur diye hazırlamayı düşündüğüm bu site, bugün biraz daha öznel bir site haline geldi.

Bu anlamda, jeofizik ve inşaat mühendisliği lisans hayatım ve profesyonel deneyimim boyunca elde ettiğim tüm bilgi ve verileri paylaşmayı amaç edindiğim bu sitenin, bilim ve mühendislik camiasına faydalı olması dileğiyle. Saygılarımla.

Emre ALAN